Restorasyon İlkeleri ve Özellikleri
Restorasyon ilkeleri, restorasyon adına yapılmış uygulamaları ve o uygulamalardan çıkan sonuçları kapsamaktadır. Bu makalede uluslararası alanda genel kabul görmüş başlıca anlaşma, tüzük ve bildiriler listelenecektir. Günümüzde halen bu belgelerin öngördüğü ilkeler ve önermeler ışığında restorasyon uygulamaları yapılmaktadır.
Restorasyon İlkeleri
Canta del Restauto (1931)
Uzun uzun yazıp kafanızı karıştırmadan açıklamak gerekirse; İtalya’da ulusal bir sorun haline gelen restorasyon konusunda insanların uyması gereken kuralları Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek Kurulu tarafından hazırlanıp yayınlamasıdır. Yayınlanan maddeler;
1- Her şeyden önce, anıta, çökme ve aşınmalardan ötürü kaybettiği dayanıklılığı ve zamana karşı direnme gücünü yeniden kazandırmaya yönelik sürekli bakım ve sağlamlaştırma çabalarına önem verilmesi gerekir.
2- Sanatsal nedenler veya mimari bütünlük sağlama kaygısından kaynaklanan restorasyon sorunları tarihi ilke ve ölçütlerle sıkı sıkıya bağlıdır; bir anıtın bütünlenmesi birtakım varsayımlara değil, anıtın sağladığı kesin verilere ve büyük ölçüde anıtın özgün öğelerine dayandığı takdirde gündeme gelebilir.
3- Artık kullanılmayan ve geçmiş uygarlıklara ait anıtlarda, örneğin antik dönem eserlerinde, her tür bütünlemeden kaçınılmalıdır. Böyle yapılarda ancak anastilosis, yani kalıntının genel çizgilerini ortaya çıkarmak ve korunmasını sağlamak amacıyla, mümkün olan en az ek ve nötr malzeme ile dağılmış parçaların birleştirilmesi işlemi söz konusu olabilir.
4- Yaşayan, yani ayakta duran anıtlara, yalnızca özgün işlevinden çok uzak olmayan ve binada gerekli uyarlamaların önemli hasara neden olmayacak şekilde yapılabileceği yeni kullanır verilmesi kabul edilebilir.
5- Hangi döneme ait olursa olsun, sanat değeri ve tarihi anısı olan tüm öğeler korunmalıdır, üslup birliği veya yapıyı ilk tasarımına döndürme kaygılarıyla bu öğelerden bazılarının dışlanmasına yönelik bir tutum kabul edilemez. Ancak pencere ve kolonlara sonradan yapılmış dolgular gibi, önemsiz ve anlamı olmayan, gereksiz değişikliklere neden olan kısımlar ortadan kaldırılabilir. Bunlarla ilgili değerlendirme ve ortadan kaldırma kararları sağlıklı temellere dayanmalı; yalnız restorasyon projesi müellifinin kişisel görüşüne bırakılmamalıdır.
6- Anıta ve geçirdiği dönemlere olduğu kadar çevresine de saygılı olunmalıdır. Anıtın çevresindeki yapılar yıkılarak uygunsuz bir biçimde yalnız bırakılmasına veya çevresinin niteliği, kütlesi, rengi, üslubu ile rahatsız edici yapılarla sarılmasına engel olunmalıdır.
7- Eğer bir anıtı sağlamlaştırmak, kısmi veya tam olarak bütünlemek amacıyla, ya da yeniden kullanım nedeniyle ekler yapılması gerekirse, uyulması gereken temel koşul yeni öğelerin en azda tutulmaları, yalın ve yapısal düzeni yansıtır karakterde olmalarıdır benzer üslupta bir ek ancak yapının mevcut çizgilerini devam ettirmek ve bezemeden arınmış geometrik anlatımlar söz konusu olduğunda kabul edilebilir.
8- Ekler kesin ve açık olmalı ve özgünden farklı malzeme kullanılarak veya bezeme siz bir çerçeveyle sınırlandırılarak, ya da damga veya yazıtla belirtilmelidir. Bir restorasyon asla onu inceleyenleri yanıltacak veya tarihi bir belgeyi değiştirecek şekilde yapılmamalıdır.
9- Bir anıtın taşıyıcı sistemini güçlendirmek veya kütlesini bütünlemek için eski yapım yöntemleriyle amaca ulaşılmazsa, çağdaş tekniklerin kullanılması uygun olabilir. Aynı biçimde, basit ya da karmaşık tüm yıpranmış strüktürleri ayakta tutabilmek için çeşitli bilimlerin katkıda bulunmaya çağrılması gerekir. Böylece bilime dayanmayan yöntemler yerlerini bilimsel olanlara bırakmak zorundadır.
10- Antik eserlerin gün ışığına çıkarıldığı kazı ve araştırmalarda, topraktan çıkan kalıntıların düzenlenmesi ve in-situ bırakılacak olan sanat eserlerinin sürekli olarak korunması çabalarını kapsayan “kurtarma” çalışması derhal ve sistemli bir şekilde gerçekleştirilmelidir.
11- Kazılarda olduğu gibi, anıtların restorasyonunda da önemli koşullardan biri, çalışmalar sırasında bir günlük tutularak çizim ve fotoğraflarla sağlıklı bir belgeleme yapılmasıdır. Böylece anıtın biçim ve strüktürüne ilişkin bütün ayrıntılar, bütünleme, temizleme ve yenilemenin bütün aşamaları kalıcı ve güvenli olarak kaydedilmiş olur.
Atina Anlaşması ( 1933 )
CIAM (Congrès internationaux d’architecture moderne veya Uluslararası Modern Mimarlık Kongreleri ), tarafından 1933 yılında Atina’da gerçekleştirilen 4. oturumda alınan mimarlık ile alakalı kararları içermektedir. CIAM’ın kurucusu Fransız mimar Le Corbusier’dir. Modern Mimarlığın öncülerindendir.
Burada alınan kararlar, restorasyondan ziyade 2.Dünya Savaşında gerçekleşen yıkımlardan sonra, yapılacak yeni kentsel planlamalardır. Toplantıya katılan üyeler; büyükşehirler, yönetim şehirleri, limanlar, sanayi şehirleri, eğlence şehirleri ve çeşitli işlevlere sahip şehirler olmak üzere kategorize edip çalışmalara başlamışlardır.
Atina Anlaşmasını kısaca özetlemek gerekirse; Şehir planlamasında yollar ve park alanları geniş olmalı, sanayi merkezleri şehre yakın yerlerde yapılmalı.
Venedik Tüzüğü (1964)
Tarihi yapıların korunması ve onarımı ile alakalı uluslararası bir öneme sahip antlaşmadır. Günümüzde hala bu tüzük referans olarak alınıp, uygulanır. Anıtlar, sadece sanat eseri oldukları için değil, aynı zamanda tarihi bir belge niteliğinde oldukları için de korunmalı ve restore edilmelidirler. Venedik Tüzüğünün tam metnini okumak isterseniz buradan göz atabilirsiniz.
Kaynak: Wikipedia